Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Sosyal Pediatri Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Ayçiçek Dinçer, zorbalığın özellikle ergen bireylerin sosyalleştiği okul, okul çevresi ve mahallelerde sıkça gözlemlendiğini belirtti. Dinçer, "Zorbalık; güç dengesizliği içeren, tekrarlayan veya tekrarlama potansiyeli olan istenmeyen saldırgan davranışlardır" dedi.
ZORBALIĞIN ÜÇ TİPİ VAR
Dr. Dinçer, zorbalığın genel tanımını yaparak hangi türlerde görüldüğünü anlattı:
"Zorbalığın üç tipi mevcuttur. Akran zorbalığı dediğimiz geleneksel zorbalığın alt başlıkları fiziksel, sözlü ve ilişkisel-sosyal olarak sınıflandırılır. Fiziksel zorbalık, bireyin diğerine fiziki şiddet uygulamasıdır. Sözlü zorbalık, kişinin görünümü, ailesi, kültürü veya becerileriyle alay edilmesidir. İlişkisel-sosyal zorbalıkta ise mağdurun sosyal ilişkilerini bozma, dedikodu yayma, dışlama gibi davranışlar öne çıkar."
"DİJİTAL ZORBALIK ÇAĞIN YÜKSELEN TEHDİDİ"
Pandemi süreciyle birlikte dijital ortamlarda geçirilen sürenin artmasının, dijital zorbalığı yaygınlaştırdığını belirten Dinçer, "Artık küçük yaşlardaki çocuklar dijital ortamlarda çok daha aktif hale geldi. İnternetin sınırsız ve kontrolsüz yapısı gençlere sınırsız bir alan sunuyor. Bu da istenmeyen davranışların artmasına neden oluyor. Dijital zorbalıkta mağdur hakkında dedikodu yapmak, fotoğraflarını izinsiz paylaşmak ve dolaşıma sokmak en sık görülen örnekler arasında. Diğer ortamlardan kaçabilsek de dijital ortamda yapılan saldırı çok hızlı yayılıyor ve kalıcı hale geliyor" dedi.
"SİBER ZORBALIĞIN MAĞDURU ÇOĞUNLUKLA KIZ ÇOCUKLAR"
Zorbalıkta cinsiyet farkına dikkat çeken Dinçer, "Genel olarak zorbalık hem kız hem erkek çocuklarda eşit görülüyor. Ancak siber zorbalık mağduriyetinde kız çocukları biraz daha öne çıkıyor. Erkekler fiziksel ve sözlü zorbalığa, kızlar ise iletişimsel ve sosyal zorbalığa daha fazla maruz kalıyor" ifadelerini kullandı.
ZORBA VE MAĞDUR PROFİLLERİ
Zorbalığa karışan çocukların psikolojik geçmişlerine de değinen Dinçer, "Mağdurlar genellikle kendi görünüşlerinden memnun olmayan, sosyoekonomik açıdan dezavantajlı, daha az sosyalleşen çocuklardır. Bu çocukların geçmişlerinde ihmal veya istismar öyküsü olabilir. Zorbalar ise genellikle arkadaş çevresinde 'havalı' görülen, ancak akademik başarısı düşük, dürtü kontrolü zayıf bireylerdir. Ebeveynleri ise çoğunlukla tutarsız disiplin anlayışına sahiptir" dedi.
"SEYİRCİLER ZORBALIĞI NORMALLEŞTİRİYOR"
Zorba ve mağdurun dışında "zorba-mağdur" ve "seyirci" profillerinin de bulunduğunu aktaran Dinçer, "Zorba-mağdur, bir dönem zorbalığa uğrayan ama eline güç geçtiğinde zorbalık yapan kişidir. Ayrıca olaylara tanık olup sessiz kalan çocuklar da vardır. Ebeveynler genellikle 'karışma' diyerek çocuklarını geri çeker ama bu da bir hatadır. Çünkü seyirci kalan çocuklar zamanla zorbanın inançlarını benimsemeye başlar" ifadelerini kullandı.
"ZORBALIĞIN PSİKOLOJİK SONUÇLARI AĞIR OLABİLİR"
Zorbalığın hem mağdurlarda hem zorbalarda ciddi psikolojik etkiler yarattığını belirten Dinçer, "Mağdur çocuklarda iştahsızlık, baş ve karın ağrısı, kaygı bozukluğu, okuldan kaçınma, hatta intihar düşüncelerine kadar varan sonuçlar görülebiliyor. Zorbalar ise dürtü kontrolü zayıf, suça ve madde bağımlılığına eğilimli bireyler haline gelebiliyor" dedi.
"AİLE VE OKUL EL ELE HAREKET ETMELİ"
Zorbalığın önlenmesi için okul, aile ve çocuğun birlikte ele alınması gerektiğini vurgulayan Dinçer, şu önerilerde bulundu:
"Okullarda akran ve siber zorbalık eğitimleri müfredata dahil edilmeli. Aileler çocuklarının zorbalık davranışına asla göz yummamalı. Çocuğa şiddetin yanlışlığını anlatmak ve davranışla örnek olmak önemli. Çocuklar empati becerilerini geliştirecek sportif ve sosyal etkinliklere yönlendirilmeli. Seyirci kalan çocuklara da 'karışmamak' yerine empati kurmayı öğretmek gerek. Akademik başarısı yüksek, sosyal çevresi güçlü ve ailesiyle iletişimi kuvvetli çocuklar zorbalığa karşı en korunaklı gruptur."
Kaynak: İHA