Danimarka, yenilenebilir enerji alanındaki dönüşümünü klasik batarya teknolojilerinin ötesine taşıyan yeni bir adımla ön plana çıkıyor. Ülkede geliştirilen erimiş tuz bazlı enerji depolama sistemleri, lityum-iyon bataryalara uzun vadeli bir alternatif olarak dikkat çekiyor.
LİTYUM BATARYALARA ALTERNATİF ARAYIŞI HIZLANIYOR
Düşük maliyetli yapıları ve nadir minerallere ihtiyaç duymamaları, erimiş tuz sistemlerini cazip kılan temel unsurlar arasında bulunuyor. Uzmanlar, bu teknolojinin özellikle batarya hammaddelerine bağımlılığı azaltma potansiyeline vurgu yapılıyor.
ISI 14 GÜNE KADAR KORUNABİLİYOR
Erimiş tuz teknolojisini öne çıkaran en önemli özelliklerden biri, ısıyı 14 güne kadar muhafaza edebilme kapasitesi. Bu sayede rüzgar ve güneş enerjisi üretiminin düşük olduğu dönemlerde bile enerji arzının dengelenmesi mümkün kılıyor. Sistem, yenilenebilir kaynakların kesintili yapısına karşı önemli bir denge unsuru sunuyor.
SANAYİ SEKTÖRLERİ İÇİN KRİTİK BİR POTANSİYEL
Erimiş tuz depolama sistemleri; çelik, çimento ve gıda üretimi gibi yüksek enerji tüketimine sahip sektörlerin fosil yakıtlardan uzaklaşmasına katkı sağlayabilir. Yenilenebilir kaynaklardan elde edilen ısının kesintisiz şekilde kullanılabilmesi, sanayide karbon azaltımı açısından kritik bir avantaj olarak değerlendiriliyor.
SANAYİ ATIKLARINDAN GERİ DÖNÜŞÜM
Teknolojinin sürdürülebilirlik boyutu da burada dikkat çekiyor. Kullanılan tuzların önemli bir kısmı sanayi atıklarından geri dönüştürülerek elde ediliyor. Bu durum, sistemi hem ucuz hem de çevre açısından güvenli bir çözüm haline getiriyor.
KARBON SALIMLARINDA YÜZDE 15 AZALMA HEDEFİ
Uzmanlara göre, erimiş tuz bazlı enerji depolama sistemlerinin küresel ölçekte yaygınlaşması halinde, önümüzdeki 20 yıl içinde sanayi kaynaklı karbon salımlarının yüzde 15’in üzerinde azaltılması mümkün olabilir.
ENERJİ DEPOLAMADA SESSİZ AMA ETKİLİ BİR DEVRİM
Enerjinin depolanma ve kullanılma biçimini dönüştüren bu teknoloji, büyük ölçekli ve uzun süreli depolama çözümleriyle sessiz ancak etkili bir enerji devrimine işaret ediyor. Danimarka’da başlayan bu yaklaşımın, önümüzdeki yıllarda farklı ülkelerde de yaygınlaşması öngörülüyor.
Haber Merkezi