Gazze Mahkemesi, İstanbul’da üç gün süren final oturumunun ardından bugün nihai kararını açıkladı. Kararda, “Biz, faillerin ve suç ortaklarının hesap vermesini, mağdur ve hayatta kalanlara tazminat sağlanmasını, Siyonist sömürgeleştirmenin, işgalin ortadan kaldırılmasını, suçlu rejimin normalleştirilmesine yönelik tüm girişimlerin reddedilmesini ve nihayetinde Filistin’in özgürlüğünü talep ediyoruz. Kısacası, adalet istiyoruz” ifadeleri yer aldı.
ÜÇ ŞEHİRDE GERÇEKLEŞEN MAHKEME SÜRECİ
İsrail'in Gazze’de işlediği savaş suçlarını araştırmak amacıyla kurulan küresel ve bağımsız girişim niteliğindeki Gazze Mahkemesi, ilk toplantısını Londra’da yaptı. Ardından ilk genel oturum Saraybosna’da, final oturumu ise İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Birsel Konferans Salonu’nda düzenlendi.
Eski BM Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk başkanlığındaki mahkeme, üç gün boyunca eğitim, sağlık, barınma hakkı ve medya gibi farklı alanlardan 150’den fazla tanığın ifadesini dinledi. Akademisyenler ve aktivistler de gözlemlerini aktardı.
“VİCDAN SON MERCİ HALİNE GELİR”
Gazze Mahkemesi Jüri Başkanı Prof. Christine Chinkin tarafından açıklanan kararda şu ifadelere yer verildi:
“Vicdan tarafından yönlendirilen ve uluslararası hukuk tarafından bilgilendirilen Jüri, devletlerin otoritesine sahip değildir; ancak hukuk güç karşısında susturulduğunda, vicdan son merci haline gelir. Bu mahkeme bir hukuk mahkemesi değildir; herhangi bir kişi, kurum veya devlete suçluluk ya da sorumluluk atfetme iddiasında bulunmaz. Bu, İsrail’in Gazze Şeridi’nde işlediği soykırım suçlarına ilişkin hesap verebilirliğin eksikliğine karşı sivil toplumun bir tepkisidir. Biz, soykırımın adının konması ve belgelenmesi gerektiğine inanıyoruz; çünkü cezasızlık, dünyadaki şiddet döngüsünü beslemeye devam eder. Gazze’deki soykırım tüm insanlığın meselesidir. Devletler sustuğunda, sivil toplum konuşmak zorundadır.”
“İSRAİL’İN SUÇLARI” BAŞLIĞIYLA BELGELENEN İHLALLER
Açıklamada, “Jüri, aşağıda sıralanan ve halen sürmekte olan soykırımı ve diğer suçları en güçlü şekilde kınamaktadır. Bu suçların her biri, Filistin halkını insanlıktan çıkaran, sadistik bir karakter taşıyan, bütüncül bir imha planının parçasıdır” denildi.
Tespit edilen suçlar şöyle sıralandı:
-
Aç bırakma ve kıtlık: Gıda, su ve yaşam kaynaklarının kasıtlı biçimde engellenmesi, gıda sisteminin yok edilmesi.
-
Konut imhası: Evlerin, elektrik ve su altyapısının yıkımı; bunun travma ve kültürel çözülmeye yol açması.
-
Çevre katliamı: Toprak, su ve havanın tahribiyle yaşamsal kaynakların yok edilmesi.
-
Sağlık sisteminin hedef alınması: Hastanelerin ve sağlık çalışanlarının sistematik biçimde yok edilmesi.
-
Üreme hakkı imhası: Doğumların engellenmesi ve gelecek nesillerin yok edilmesi.
-
Bilginin soykırımı: Eğitim kurumlarının yıkılması ve akademisyenlerin öldürülmesi.
-
Gazetecilere yönelik saldırılar: Filistinli gazetecilerin hedef alınarak susturulması.
-
İşkence, cinsel şiddet ve zorla kaybetmeler.
-
Siyasi imha: Filistinli liderlerin, temsilcilerin ve aktivistlerin öldürülmesi veya kaçırılması.
“BATI HÜKÜMETLERİ VE ŞİRKETLER DE SORUMLU”
Jüri kararında, başta ABD olmak üzere Batı hükümetlerinin İsrail’e verdiği diplomatik, askeri, ekonomik ve teknolojik destek vurgulandı.
Bu desteğin “hem ahlaki bir çöküş hem de soykırımı önleme yükümlülüğünün ihlali” olduğu belirtilerek, “Medya kuruluşları, akademik kurumlar, teknoloji şirketleri, bankalar ve küresel tedarik zincirleri bu süreci doğrudan veya dolaylı biçimde desteklemektedir” denildi.
Ayrıca, “Algoritmalar ve gözetim teknolojileri İsrail’in her hava saldırısını planlamasına olanak tanımaktadır. Bulut bilişim altyapısı sağlayan şirketler dahi bu sürecin parçasıdır. Jüri, bu yapıyı 21. yüzyılın en aşırı emperyalizm biçimi olarak nitelendirmektedir” ifadeleri yer aldı.
Birleşmiş Milletler’in ise veto sistemi nedeniyle “kurucu misyonu olan savaştan sonraki nesilleri kurtarma görevini” yerine getiremediği vurgulandı.
“SOYKIRIM DEVAM ETMEKTEDİR”
Kararda, “Jüri, İsrail’in Gazze’de Filistin halkına karşı devam eden bir soykırım yürüttüğünü teyit eder. Bu, Siyonizm’in üstünlük ideolojisine dayalı, yerleşimci-sömürgeci ve apartheid niteliğinde bir rejimin parçasıdır” denildi.
Açıklamada ayrıca, “Gazze’deki soykırım, küçük ve kapalı bir bölgede yaşayan halkın tamamen kuşatılmış koşullarda hedef alınmasıyla benzersizdir. En gelişmiş askeri teknolojiyle yürütülmektedir ve tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşmektedir” ifadeleri kullanıldı.
ÖNERİLER VE ÇAĞRILAR
Sonuç bölümünde şu önerilere yer verildi:
-
İsrail ve destekçilerinin siyasi, askeri, ekonomik ve ideolojik sorumluluklarının yasal yollarla sorgulanması,
-
İsrail’in Birleşmiş Milletler’den askıya alınması,
-
BM Genel Kurulu’nun 377 A(V) sayılı “Barış için Birleşme” kararının etkinleştirilmesi,
-
Gazze’de koruma gücü oluşturulması,
-
Filistin halkının kendi geleceğini tayin hakkının tanınması,
-
Siyonist rejimin güç kaynaklarının zayıflatılması,
-
Politik, ekonomik, akademik, kültürel ve sosyal alanlarda küresel eylem çağrısı yapılması.
Bu hedeflere ulaşmak için iki temel görev vurgulandı:
-
Direniş ve köklerde kalmak: Filistinlilerin topraklarında kalması, sürgünün engellenmesi.
-
Kapsamlı küresel karşı duruş: Siyonist rejimle siyasi, ekonomik, kültürel, akademik ve teknolojik alanlarda mücadele edilmesi.
“KISACASI, ADALET İSTİYORUZ”
Açıklama, “Biz, faillerin ve suç ortaklarının hesap vermesini, mağdur ve hayatta kalanlara tazminat sağlanmasını, Siyonist sömürgeleştirmenin, işgalin ve nedenlerinin ortadan kaldırılmasını, suçlu rejimin normalleştirilmesine yönelik tüm girişimlerin reddedilmesini ve nihayetinde Filistin’in özgürlüğünü talep ediyoruz. Kısacası, adalet istiyoruz” sözleriyle son buldu.
Kaynak: İHA