Alerji ve İmmünoloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Bozkurt, son yüzyılda değişen beslenme alışkanlıklarının besin alerjilerinin görülme sıklığını belirgin şekilde artırdığını belirterek, bazı alerjik reaksiyonların hayati risk taşıyabildiğine dikkati çekti.
DEĞİŞEN BESLENME ALIŞKANLIKLARI ALERJİYİ ARTIRDI
Prof. Dr. Bozkurt, nüfus artışı, gıda çeşitliliğinin çoğalması ve sık öğün tüketimiyle birlikte insanların geçmişe kıyasla çok daha fazla besine maruz kaldığını ifade etti. Geçmişte günde iki öğünle beslenildiğini, günümüzde ise 3 ana öğün ve ara öğünlerle daha yoğun bir beslenme düzeninin oluştuğunu belirten Bozkurt, “Batılı ülkelerde bir insanın yaşamı boyunca 2-3 ton besin tükettiği düşünüldüğünde, besin kaynaklı hastalıkların artması sürpriz değildir.” değerlendirmesinde bulundu.
BESİN ALERJİSİ YENİ BİR HASTALIK DEĞİL
Besin alerjisinin tarihsel olarak yeni bir durum olmadığına işaret eden Bozkurt, ilk bulguların yaklaşık 2400 yıl önce Hipokrat tarafından tanımlandığını aktardı.
Tıp literatüründe yüzyıllardır süt, yumurta ve çeşitli besinlerle ilişkili alerjik reaksiyonların yer aldığını belirten Bozkurt, özellikle son yüzyıldaki beslenme değişimlerinin alerji sıklığını artırdığını söyledi.
ALERJİ VE İNTOLERANS AYNI ŞEY DEĞİL
Bozkurt, besinlerle oluşan reaksiyonların alerjik ve alerjik olmayan olarak sınıflandırıldığını belirterek, besin intoleranslarının en sık görülen reaksiyon türü olduğunu vurguladı.
Gerçek besin alerjisinin ise bağışıklık sistemi aracılığıyla geliştiğini ve daha ciddi sonuçlara yol açabildiğini ifade etti.
GENETİK YATKINLIĞI OLANLARDA ERKEN ORTAYA ÇIKIYOR
Genetik yatkınlığı bulunan bireylerde besin alerjisinin erken yaşlarda görülebildiğini belirten Bozkurt, bazı durumlarda besin alımını takiben dakikalar içinde gelişen ağır reaksiyonların ölümcül olabileceğini söyledi. “Bazı kişilerde anafilaktik şok, nefes darlığı, tansiyon düşmesi ve şuur kaybı gelişebilir.” uyarısında bulundu.
GÖRÜLME SIKLIĞI VE RİSKLİ BESİNLER
Bozkurt, besin alerjisinin çocuklarda yüzde 2,4, erişkinlerde ise yüzde 1,6 oranında görüldüğünü belirterek, acil servislere besin ilişkili reaksiyonlar nedeniyle sık başvuru yapıldığını ifade etti. Çocuklarda en sık alerjiye yol açan besinlerin süt, yumurta, yer fıstığı, soya ve buğday olduğunu kaydeden Bozkurt, erişkinlerde ise yer fıstığı, balık, kabuklu deniz ürünleri ve fındığın öne çıktığını söyledi.
Son yıllarda kivi, mango, kavun ve susam gibi besinlere bağlı alerjik reaksiyonların da arttığını aktardı.
EGZERSİZLE TETİKLENEN ALERJİLERE DİKKAT
Bazı alerjik reaksiyonların egzersizle birlikte ortaya çıkabildiğini ifade eden Bozkurt, “Besin alımından 2-4 saat sonra yapılan egzersiz, özellikle susam, balık, deniz ürünleri, süt ve kereviz gibi besinlerle ilişkili alerjik reaksiyonları tetikleyebilir.” dedi.
TANI MUTLAKA UZMAN HEKİM TARAFINDAN KONULMALI
Besin alerjisinin tanısının alerji uzmanları tarafından konulması gerektiğini vurgulayan Bozkurt, deri testleri, kanda besine özgü IgE ölçümleri ve gerektiğinde kontrollü besin yükleme testlerinin kullanıldığını belirtti.
Piyasada sıkça kullanılan ve çok sayıda besine karşı alerji ölçtüğü iddia edilen IgG testlerinin bilimsel geçerliliği olmadığını söyleyen Bozkurt, bu testlerin Avrupa ve Türkiye’deki alerji otoriteleri tarafından önerilmediğini ifade etti.
TEDAVİNİN TEMELİ ALERJEN BESİNDEN KAÇINMAK
Bozkurt, besin alerjisinde temel tedavinin sorumlu besinden tamamen kaçınmak olduğunu belirterek, ağır alerjisi olan hastaların yanlarında adrenalin oto-enjektörü taşımalarının hayati önem taşıdığını söyledi.
Besin alerjisi olan çocukların aileleri ve okul personelinin mutlaka bilgilendirilmesi gerektiğini vurgulayan Bozkurt, tanımlayıcı kart veya bileklik taşımanın acil durumlarda kritik rol oynadığını hatırlattı.
HER ZAMAN TAMAMEN ÖNLENEBİLİR DEĞİL
Besin alerjisinin her zaman tamamen önlenebilir bir hastalık olmadığını ifade eden Bozkurt, ancak bazı risklerin azaltılabileceğini söyledi. Besin alerjisi olan çocuklarda ilerleyen yıllarda egzama, alerjik nezle ve astım gibi hastalıkların görülme riskinin daha yüksek olduğuna dikkat çekti.
Bozkurt, besin alerjisi bulunan bebeklerin yaklaşık yüzde 50’sinde şikayetlerin 5 yaşına kadar kaybolabildiğini, erişkinlerde ise sorumlu besinin ömür boyu diyetten çıkarılması gerektiğini belirtti.
ANNE SÜTÜ KORUYUCU ETKİ SAĞLIYOR
Anne sütünün alerjik hastalıklara karşı koruyucu etkisine de değinen Bozkurt, Amerikan Pediatri Akademisi verilerine göre en az 4 ay anne sütü alan bebeklerde atopik dermatit, inek sütü alerjisi ve astım gelişme riskinin azaldığını veya geciktiğini aktardı.
Bozkurt ayrıca, gıda etiketlerinin etkin şekilde denetlenmesi ve yüksek alerjen içeren ürünlerde açık uyarıların bulunmasının toplum sağlığı açısından büyük önem taşıdığını vurguladı.
Kaynak: AA