Müsavat Dervişoğlu: “Zor zamanlardan geçiyoruz”

Yayınlama: 08.01.2025
Düzenleme: 08.01.2025 11:29
A+
A-

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM grup toplantısında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu’nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

HAVUÇ-SOPA BENZETMESİ:
Dervişoğlu, zor bir dönemden geçildiğini ve 2024 yılının acı tecrübelerle dolu olduğunu belirterek, iktidarın vatandaşa hiçbir vaadini yerine getirmediğini, yasal, anayasal, insani ya da vicdani görevlerini umursamadığını vurguladı. 22 Ekim’de “terörist başına” verilen umut hakkının hep birlikte tecrübe edildiğini söyledi. Dervişoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
Bugün yaşadıklarımız ne yenidir ne de bir paradigmadır. 22 yıl önce uluslararası lobiler tarafından Erdoğan’a teslim edilen daimi görevin vadesi gelmiş aşamasıdır. Asıl görev, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Büyük Ortadoğu Projesine hazırlamaktır. Bunun için Türk milletinin hem milli hem de bireysel kodlarını değiştirmektir. Bu yolda Cumhuriyet kurumlarını çökertmek, hukuki ve ekonomik yapıyı buna uygun hale getirmektir. Ortaklar değişse de hedef her zaman aynıdır. Bu zehrin farklı tiplerini geçmişte farklı zamanlarda zerk ettiler. Şimdi içine biraz yeni paradigma, biraz misak-ı milli, yettiği kadar Kürt sorunu, çözüm ve terörle mücadele laflarını koymaktadırlar.

Dervişoğlu, “Kimse Kürde, bir vatandaş ve fert olarak nasılsın, derdin nedir diye sormadı. Çünkü onlar için, herhangi bir vatandaşın sorunu ne kadar önemliyse, Kürdün sorunları da ancak o kadar önemliydi. Kimse onlara, ‘Karnın tok mu? Sırtın pek mi, işin gücün var mı?’ diye sormadı” şeklinde konuştu. Ayrıca, iktidarın Türkiye’nin farklı toplumsal gruplarını birbirine karşı kışkırttığını ve bu şekilde milletin birliğini bozduğunu belirtti.

SAĞCI-SOLCU VE KÜRTLER ÜZERİNE YORUMLAR:
Dervişoğlu, iktidarın sağcı-solcu, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-dindar gibi kesimleri karşı karşıya getirdiğini ve bunun sonucunda Türkiye’de bir kutuplaşmanın derinleştiğini ifade etti. “Sağcı solcu dediler, Türkler ve Kürtler dediler, Aleviler ve Sünniler dediler, laikler ve dindarlar dediler, milleti de delirttiler” diyerek, bu bölünmelerin Cumhuriyet’in millet fikriyle doğrudan bir çatışma içinde olduğunu belirtti.

TERÖRİSTSİZ YOL YÜRÜYEMİYORLAR:
Dervişoğlu, iktidarın “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında terör örgütleriyle işbirliği yaparak Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya çalıştığını savundu. 22 yıl önce bu süreçlerin başladığını ve her dönemde bir terör örgütü ile işbirliği yapıldığını ifade etti. “Her zaman yanlarına kattıkları bir terör örgütü ve uzantısıyla denediler. Şimdi de yanlarına aldıkları yeni müstakbel terör örgütleriyle deniyorlar” dedi. 2009’daki Habur rezaleti ve 2013’teki çözüm süreci örnekleriyle, iktidarın terör örgütleriyle yaptığı gizli pazarlıklara dikkat çekti.

2010’lar VE FETÖ İLE İŞBİRLİĞİ:
Dervişoğlu, 2010’lu yıllarda Erdoğan hükümetinin FETÖ ile yaptığı işbirliğini eleştirdi. 12 Eylülcüleri savunmak adına yapılan anayasa değişikliklerinin, FETÖ’nün yargı ve silahlı kuvvetler üzerindeki etkisini pekiştirdiğini belirtti. Ayrıca, Suriye iç savaşının Türkiye’yi bu kötü sürecin bir parçası haline getirdiğini ve bu süreçte sınırların açıldığını vurguladı.

YENİ PARADİGMA:
Dervişoğlu, “yeni paradigma” dedikleri sürecin aslında çok eski bir planın parçası olduğunu söyledi. 1923’te kurulan Cumhuriyet’in temellerinin hedef alındığını, 2013’te çözüm sürecinin ilanıyla birlikte bu planların daha da belirginleştiğini ifade etti. Aynı zamanda 6-8 Ekim olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi olayların bu sürecin birer halkası olduğunu söyledi.

MAFYAVARİ DÜZENİN ELEŞTİRİSİ:
Dervişoğlu, iktidarın Türkiye’de mafyavari bir düzen kurduğunu, devletin kontrolünü suç örgütlerine teslim ettiğini, can ve mal güvenliğini tehlikeye attığını belirtti. “Devlet acz içine düşürülürken korku imparatorluğu yaratıldı” diyerek, toplumsal güvenliği tehdit eden bu durumu eleştirdi.

KALKIŞMA VE SONUÇLARI:
Dervişoğlu, Türkiye’deki mevcut iktidarın Türk milletine karşı bir kalkışma içinde olduğunu iddia etti. “Bugün gözünün içine baka baka 50 bin kardeşinin katilini senin meclisine davet edebilmelerinin sebebi bu ahvaldir” diyerek, iktidarın bu kalkışma sürecinde devleti nasıl ele geçirdiğini ve milletin iradesini nasıl yok saydığını açıkladı.

Bu konuşmada Dervişoğlu, iktidarın geçmişteki hatalarından ders çıkarmadığını, yeni tehditler ve zorluklarla Türkiye’yi karşı karşıya getirdiğini vurguladı. “Bu vatan için gazi olanlara, şehit olanlara borçluyuz” diyerek, Türkiye’nin geleceğini korumak adına mücadelelerinin süreceğini ifade etti.

22 Yıldır Devam Eden Büyük Ortadoğu Projesi: Teröristlerle Yürünmeyen Yol

Son 22 yıl içerisinde Türkiye, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde birçok zorlu süreçten geçti. Bu projede, çeşitli terör örgütleri ve onların uzantılarıyla girilen işbirlikleri, bugüne kadar defalarca denendi. Ancak her denemede olduğu gibi, bu süreçlerin nihai hedefi de netleşmiş görünüyor: Türkiye’nin bölünmesi ve Cumhuriyetin değerlerinin aşındırılması. Bugün de benzer bir süreç tekrar başlatılmış durumda.

Daha önce de yanlarına aldıkları terör örgütleri, bir süre sonra kendi çıkarlarına göre ya ortaklarından birini terörist ilan etti ya da ortak olarak aldıkları kişiler zaten teröristti. Bu durum, aslında bugüne kadar teröristlerle yürütülen yolların hiç de yeni olmadığını gösteriyor. İlk denemeler, 2009 yılında yaşanan ve “Habur Rezaleti” olarak bilinen süreçle başlamıştı. O dönemde terör örgütünün silah bırakacağı vaat edilmişti, ancak sonuç büyük bir hayal kırıklığına yol açtı.

Cumhuriyetin Temelleri Zayıflatıldı

Bu süreçlerin, Ergenekon ve benzeri davalarla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin zaafa uğratılmasından sonra hız kazandığını unutmamak gerek. Türk yargı sisteminin FETÖ’nün eline geçtiği o dönemde, “demokratikleşme” adı altında Türkiye’nin milli güvenliği tehlikeye atılmıştı. Özellikle 2010 yılında, “yetmez ama evet” kampanyası ile vatandaşlar ikna edilmeye çalışıldı. O dönemdeki vaatler, “Cumhuriyet parantezini kapatma” gibi büyük bir değişimi içeriyordu. Ancak o zaman da, bu adımların sadece bir illüzyon olduğu ve toplumun çıkarlarını göz ardı eden bir politik anlayışa hizmet ettiği ortaya çıkmıştı.

Açılım adı verilen süreç de, aynı şekilde Türkiye’nin ulusal güvenliği ve toplumsal yapısını sarsmaya yönelikti. Özellikle 2013’te çözüm süreci olarak bilinen dönemle birlikte, yine aynı aktörler, teröristlerle pazarlık masasına oturmuş ve “barış” adı altında çok tehlikeli adımlar atılmıştı. Ancak süreç, 6-8 Ekim olaylarıyla sona erdi. Erdoğan’ın da 2015’te çözüm sürecini rafa kaldırmasıyla, bir nevi tehlikenin farkına varıldığı anlaşıldı.

15 Temmuz ve Saray Rejimi

Bugün geldiğimiz noktada ise, 15 Temmuz darbe girişimi, devlete yönelik çok daha ciddi bir tehdidin simgesi haline geldi. O gece, Türk milletinin iradesiyle engellenen darbe, aynı zamanda saray rejiminin ve iktidarın nasıl bir yozlaşma içine girdiğini de gösterdi. Devletin tüm organlarının ele geçirilmesi, bir anlamda Türk milletine karşı yapılan bir kalkışma olarak değerlendirilebilir.

Devletin temelleri artık sadece bir avuç kişi tarafından yönetiliyor ve bu yönetim, halkın iradesiyle değil, gücü elinde tutanlarla şekilleniyor. Son 10 yıl içerisinde yaşananlar, adeta bir mafya düzeninin inşa edilmesinin önünü açtı. Cinayetler, mafya ilişkileri, devletin içindeki çürümüşlükler, adaletin yok oluşu bu sürecin somut göstergeleridir.

“Bu Bir Kalkışmadır”

Bugün, gözlerimizin içine baka baka, 50 bin insanın katilini, meclise davet edebilen bir iktidar var. Bu ahval, yalnızca bir hükümetin hatası değil, aynı zamanda Türk milletinin varlığına karşı yapılmış bir kalkışmadır. Şu an yaşadığımız bu durum, tarihsel olarak da benzer kalkışmalarla karşılaştırılabilir. Hükümet, devletin başını belirleyenler, Türk milletinin birliğini ve beraberliğini parçalamak için harekete geçmiş durumda. Tüm bu yaşananlar, bir kalkışmanın parçası olarak değerlendirilebilir.

Bu kalkışmanın hedefi ise sadece bir parti değil, bir milletin varlığı ve bağımsızlığıdır. Tıpkı Sevr ve Mondros anlaşmalarında olduğu gibi, Türk milletinin vatanı işgal edilmek isteniyor. Ama bu kez, işgalin adı başka.

Kimle Barışacaksınız?

Bugün sorulması gereken en önemli soru şu: Kimle barışacaksınız? Kimlerin mücadelesini, kimler adına vereceksiniz? Öldürülen asker, polis, öğretmen, Kürt, Türk, Alevi, Sünni… Hepsi bu topraklarda bu mücadeleye, bu savaşa katıldılar. Şimdi barış adı altında hangi yüzle bu toprakları terk etmek isteyenlerle anlaşma yapacaksınız? Herkes kendi hesabını yapmalı, çünkü şu an Türk milletinin geleceği tehdit altında.

Cumhuriyetin Değerleri Korunmalıdır

Bize bugün “barış” adı altında dayatılan şeyin gerçek barışla bir ilgisi yok. Barış, terörle, ihanetle, vatan hainiyle yapılmaz. Bugün yapılmaya çalışılan şey, Türk milletinin bölünmesine, birliğinin parçalanmasına ve Cumhuriyetin temel değerlerinin yok edilmesine hizmet etmektedir.

Son olarak, tüm bu gelişmeler karşısında Türk milletinin hangi adımı atacağı büyük önem taşımaktadır. Cumhuriyetin temellerine sahip çıkan ve bu topraklarda birlikte yaşama iradesi gösteren herkes, bu sürecin sonunda ne yapılması gerektiğine karar verecek olanlardır.

İYİ Parti ve Milliyetçilik Vurgusu

“Bahçeli’ye Yanıt” başlığıyla devam eden kısmında, şu ifadeye yer verilmiştir: “Biz, cesareti ve şerefi 3 gram olanlar değil, Türk milletinin gerçek değerlerine bağlı olanların partisiyiz. Bu mücadelede doğru tarafta durmayanlar, tarih karşısında hesap vereceklerdir.”

Türkiye’nin geleceği, bugün bu topraklarda yaşayan insanların elindedir. Kimse, Türk milletinin iradesine karşı kalkışmalara göz yummamalıdır. Bu yolda, her Türk vatandaşı bu sorumluluğu taşımalıdır.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.