McKinsey & Company’nin “Global Energy Perspective 2025” isimli raporu, dünya genelinde enerji dönüşümünün hedeflenen hızda ilerlemediğini ve Paris İklim Anlaşması ile belirlenen sıcaklık artışı hedeflerinden uzaklaşıldığını gözler önüne serdi.
Artan enerji talebi, tedarik zincirlerindeki darboğazlar ve küresel ekonomik belirsizlikler nedeniyle, 2050 yılına kadar enerji sisteminin tamamen karbonsuzlaşmasının mümkün görünmediği vurgulandı.
KÜRESEL ENERJİ TALEBİ DURMUYOR
Son raporda, küresel enerji tüketiminin önümüzdeki yıllarda hız kesmeyeceği belirtildi. Hindistan, ASEAN ülkeleri ve Afrika, artan enerji ihtiyacının merkezinde yer alacak. “Devam Eden Momentum” senaryosuna göre, küresel birincil enerji talebi 2050’ye kadar yüzde 10 artacak. OECD ülkelerinde talep sabit kalırken, gelişmekte olan bölgelerde elektrik ihtiyacının hızla yükselmesi tahmin ediliyor.
Elektrifikasyonun artması, özellikle veri merkezleri, sanayi tesisleri ve binalar gibi enerji yoğun alanlarda talebi ikiye katlayacak. 2050’de küresel elektrik tüketiminin, 2023 seviyesinin iki katına ulaşacağı düşünülüyor.
Sadece ABD’deki veri merkezlerinin elektrik tüketiminin 2030’a kadar yıllık ortalama %25 artışla, ülke genelindeki elektrik talebinin %14’ünü oluşturması tahmin ediliyor.
FOSİL YAKITLARIN HAKİMİYETİ SON GAZ
Raporda, fosil yakıtlar küresel enerji sistemindeki önemini korumaya devam edecek. Yüksek enerji talebi, arz zincirlerindeki tıkanıklıklar ve ekonomik belirsizlikler, karbon nötr hedeflere ulaşılmasını zorlaştırıyor. 2050 yılına gelindiğinde dünya enerji tüketiminin %41 ila %55’inin hala fosil yakıtlardan karşılanacağı düşünülüyor.
Doğal gaz, daha yüksek emisyonlu yakıtların yerini alarak payını arttırırken kömür kullanımı Çin, Hindistan ve Endonezya’da yüksek seviyesini koruyacak.
Petrol talebinin 2030’a kadar günlük 103–109 milyon varil aralığında zirve yapması, sonrasında yatay seyretmesi tahmin ediliyor.
DÜŞÜK KARBON TEKNOLOJİLERİ GERİDE
Rapora göre, düşük karbon teknolojilerinin yayılımında hedeflerin gerisinde kalındığı vurgulandı.
2030 hedeflerine yönelik yatırımlar incelendiğinde, yalnızca Çin’in elektrikli araç segmentinde ve ABD ile AB’nin nükleer enerji alanında ilerleme kaydettiği ortaya çıkıyor.
Güneş enerjisinde potansiyel korunurken, rüzgar projelerinde maliyet artışları ve yatırım iptalleri ön plana çıkıyor.
McKinsey raporunda, enerji dönüşümünün yalnızca karbon azaltımına odaklanmaması gerektiği, aynı zamanda enerji güvenliği ve ekonomik sürdürülebilirlik ekseninde ilerlemesinin zorunlu olduğun altını çizdi. “Uygun fiyatlı, güvenilir ve düşük karbonlu enerji çözümleri bir arada sunulmadıkça küresel enerji dönüşümü mümkün olmayacak” değerlendirmelerinde bulundu.
ASYA-PASİFİK ENERJİ TALEBİNİ SÜRÜKLÜYOR
Geçen yıl küresel birincil enerji talebi yaklaşık %2 arttı ve bu artışın yaklaşık %65’i Asya-Pasifik bölgesinden kaynaklandı. Energy Institute verileri, fosil yakıtların enerji karışımındaki payının hâlâ yüksek olduğunu gözler önüne seriyor.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre ise, geçen yıl petrolün küresel enerji talebindeki payı ilk kez %30’un altına gerilerken, kömür talebi %1 oranında arttı.
Bu göstergeler, enerji geçişinde ilerleme sağlandığını ancak fosil kaynaklara bağımlılığın devam ettiğini ortaya koyuyor.
Haber Merkezi